
''Bazı kitaplar en çaresiz anımızda karşımıza çıkar ve umut ışığı oluverir hayatımızda. Çok çaresiz bir anımda bu kitabı okumaya başladım. Sayfalar ilerledikçe farkına vardım ki aslında bu kitabı okumuyorum , kitap bana bir şeyleri anlatıyor bende onu dinlemekle uğraşıyorum. Sonrasında okumaktan vazgeçtim ve tüm dikkatimle kitabı dinlemeye başladım.'' Bu sözler seneler önce okuduğum Suç ve Ceza kitabının kapağında şahsımca yazılmıştı. Şimdilerde ise ne kadar popüler olsa da bütün ön yargılarımı kırıp okuduğum Simyacı kitabında yine aklıma düştü bu kelimeler.
Kitap şahsımca insana kendini ve yaşamını sorgulatıyor. İspanyol çoban Santiago'nun hazine bulmak için Mısır'daki piramitlere yaptığı yolculuğu anlatan kitabımız , okurun zihninde cevaplanması cesaret isteyen sualler bırakmakta.
Mutluluğu yakalamak içim pastadaki büyük parçaya odaklanmanın insan ruhunda ne denli büyük yaralar açtığını anlatan hikaye , asıl mutluluğun zafere giden yolda sürdürülen seferde başımıza gelen ufak hadiselerde aramamıza işaret etmektedir.
Kitaba göre her insanın bir menkıbesi vardır. İnsanlar hayatlarında cesaret gösterip kendi menkıbelerini yaşama peşinde koşmalılardır. Bu düşünceye katılmamak elde değil değerli okurlar , eğer evimizde oturup beklersek hayattan hiçbir şey elde edemeyiz ama cesaret gösterip saat 10.00'da ki trene bilet alırsak belkide hayatımızın en keyifli anlarını yaşayabiliriz.
Simyacı okumak, herkes uykudayken şafak vakti uyanıp çay içmeye benzer bence.
''En karanlık an şafak sökmeden önceki andır.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder