Süüt, sütçüüü, süüt ! diye yankılı bir sesle bağırıyordu orta yaşlı, sıcak havaya rağmen redinkotlu ve dağınık sakallı sütçü amca. Sesini çağrının ötesinde bir huzur esintisi gibi kullanıyordu adeta . Mahalleye uzun uzun göz gezdirdikten sonra tahta tekerlekli arabasını mahallenin içine doğru sürdü. Tahta tekerleğin altına sıkışan taşlar arabayı sallıyor ve kaldırım taşları ile döşeli mahallede bir hayli ses çıkartıyordu. Mahalle sakinleri hem sütçü amcanın yanık sesinden hem de tahta tekerlekli arabasının çıkardığı gıcırtılardan sabah olduğunu anlamıştı.
Sebahat Abla, sütçü amcanın sesini duyar duymaz cama
çıkmış, elinde tuttuğu tenceresini camın kenarına koymuştu. Sütçü amcadan
alacağı sütle yapacağı yoğurdu düşünüyor bir hayli heyecanlanıyordu. Sütçü amca pencerenin yanına geldiğinde hep
yaptığı üzere eliyle Sebahat Ablayı selamlamış ve tenceresini sütle
doldurmuştu. Sebahat Abla, teşekkür ederim, demek isteyen bir gülümseme ile
başını salladı. Elinde tuttuğu parayı pencerenin kenarına koymuş, memleketten
yeni gelen leblebiden bir kese kağıdı ikram etmişti. Sütçü Amca beklenmedik
anda gelen küçük mutluluklardan çok hoşlanırdı. Sebahat Ablanın yaptığı bu
süpriz davranış karşısında da mutluluğunu gizleyememiş ve yüzünde horoz şeker
bekleyen çocuğun şekerine kavuşması misali bir
gülümseme meydana gelmişti.
Sütçü Amca,
kendinden süt bekleyenleri bekletmemek için tahta arabasını mahallenin içine sürmeye
devam ediyordu. Ali Rıza Amca çoktan bahçe kapısını açmış, elinde tuttuğu güğümünü kendince temiz
bulduğu toprağın üzerine yerleştirmiş taze sütünü bekliyordu. Sütçü Amca güğümü doldururken Ali Rıza Amca
güğümün sütle doluşunu izliyor, çıkan sesle de bir hayli huzur buluyordu. Ali
Rıza Amca kümesten taze aldığı yumurtalardan ayırmıştı aldığı bir güğüm sütün
karşılığında. Güğümün dolduğunu anladığında yumurtaları Sütçü Amcaya uzatmıştı.
Yumurtaları utana sıkıla alan Sütçü Amca, mutluluğunu gizleyememiş ve kendine
emek kokan yumurtaları uzatan eli sıkıca tutmuştu. Böylece iki ihtiyar mahalleye
vefayı anlatan bir tabloyu canlandırıyordu.
Mahalledeki
son ev garip şairin eviydi. Battaniyesi ile balkonda oturur, şiirler yazmak için mahalleden geçenleri
seyrederdi. Sütçü amcanın balkonun kenarında belirmesi ile heyecanla ayağa
kalktı. Terredütsüz şiir defterinden bir yaprak koparıp sevgiliye verilecek bir
mektup gibi özenle katladı. Sütçü amca başını kaldırıp şaire bakmıyordu. Çünkü
o da biliyordu ki bu garip delikanlı ile göz göze gelmek hıçkırarak ağlamak
için kendisine davetiye çıkarmaktı. Garip şair portakal kabuğu gibi turuncu, zarif
ve saplı bardağını sütçü amcaya uzattı. Bardağın içine defterinden kopardığı
yaprağı koymayı unutmamıştı. Sütçü amca bardağı alır almaz içinden defter
yaprağını alıp pahalı bir köstekli saat gibi yüreğinin üstündeki iç cebine
koymuştu. Delikanlının bardağını ağzına kadar sütle doldurdu. Bardağı balkonun
kenarına bıraktı ‘’Afiyet olsun’’ dedi kısık sesle sonra arkasına bakmadan
terketti mahalleyi.
Mahalleye
gece çökmüş, dışarıda balkonda oturan garip şairden başka kimse kalmamıştı.
Garip delikanlı geceleri gökyüzünü izler gözünü hızla akıp giden bulutlardan
ayırmazdı. Semaverinden çıkan kıvılcımlardan başka ışık yoktu koca mahallede.
Ara sıra huysuzlanan köpekler havlar ve onun dışında tamamiyle bir sessizlik
bürürdü etrafı. Lakin bu gece sadece
garip şairin farkettiği bir değişim vardı mahallede. Gökyüzünde tek bulut
yoktu. Gece tüm karanlığı ile ortadaydı. Semaver bir türlü yanmıyor , şairin
zor bela güneşte kuruttuğu odunlar ateş almıyordu. Bu gece diğer tüm gecelerin
aksine mahalle sakinleri yüksek sesle müzik dinliyor, etrafı rahatsız
ettiğininin farkına varmıyorlardı. Garip delikanlı kendisine tanınan mühletin
son bulduğunu anlamıştı. Tanrı artık bu mahallede de ona huzur kalmadığını gün
yüzüne çıkarıyordu adeta. Garip şair,
bavuluna kitaplarını koydu, fesleğenini koltuğunun altına aldı ve sessizce
çıktı evden. Mahallenin başına geldiğinde son kez geri doğru baktı, derin bir iç çekti ve yola koyuldu ağırca.
Mahallede yeniden güneş doğmuş mahalle yeni
bir güne uyanmıştı. Sütçü amca tahta arabasını heyecan ile sürdü mahalle
içlerine doğru. İlk önce Sebahat Abla
yoğurt yapmak için beklediği süte
kavuştu. Sonrasında Sütçü amcanın ihtiyar dostu Ali Rıza Amca, bahçeye
çıkmış ve yumurtalarını gazete kağıtlarına sarmıştı. Sütçü amca güğümü sütle doldurduktan sonra
dostunun elini her zamanki gibi sıkıca tutmuş ve onun kendisi için hazırladığı
yumurtaları arabasına koymuştu. Hep yaptıkları üzere güleryüzle ayrıldı kadim
dostlar.
Sütçü
amcanın gün içindeki son durağı her vakit olduğu gibi battaniyeli garip şairin
eviydi. Balkonun önüne geldiğinde kendisine uzanan bir defter yaprağı olmayınca
bir hayli korktu Sütçü amca. Başını ağır aksak şekilde yukarı kaldırdı..
Balkonda delikanlıyı göremedi. Etrafına
göz gezdirdi kimsecikler yoktu oracıkta. Balkonun köşesinde delikanlının
bardağı duruyorudu. İçeri doğru kafasını uzattığında bardağın içinde bir şiir
defteri olduğunu farketti. Bardağın altında da bir kağıt vardı. Tedirgin bir
edayla bardağı kaldırdı. Kağıtta özenle yazılmış yazıya dikkat kesilmişti. ‘’ Artık bardağımın sütle dolmasına gerek
yok. Şiir defterim de aldığım tüm sütler için armağanımdır size. İçecek süt
karşılığı verecek hiçbir şeyi olmayan çocuklara benden birer bardak süt ikram
edersiniz. Elveda Sütçü Amca.’’ yazıyordu battaniyeli garip delikanlının
şiir defterinden son kez kopardığı saman yaprağında. Sütçü amca garip şairin
balkonunda duran ve battaniyesini arkasına astığı sandalyeye yığıldı. Garip
şairin oturduğu yerden mahalleye bakıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Gözyaşlarının dindiği bir ara ‘’ Bu
balkondan ve bu sandalyeden izleyince bu
mahalleyi, şiir yazmak geçiyor insanın içinden’’ dedi tiz bir sesle
kendi kendine. Battaniyeyi omzuna aldı, şiir defterini önüne koydu. Yıllardır
iç cebinde olan dolma kalemini çıkardı titreyen parmaklarıyla. Delikanlının
şiir defterini açtı derin bir nefes çektikten sonra. Sonrasında tüm mahallelinin
duyacağı bir ses yükseldi garip şairin oturduğu balkondan. ‘’ Artık bende şairim!’’.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder