Acılarımız. Kaçıyoruz, yaşamaya korkuyoruz. Kimi zaman da haykırmak istiyoruz. Dağlara, taşlara... Onları haykırmaya dilimiz varmadı da şiirlere, resimlere, kitaplara, türkülere yükledik bu görevi. Bizim yerimize anlatsınlar istedik. Şimdi susuyoruz.Hissedilmesi gereken bir acı var. İki keklik türküsünün hikayesi ile acılı bir yola çıkıyoruz. Durağımız Balıkesir/ Edremit.
Oğlunu savaşa gönderen bir ana. Şöhret Hanım. Her ana gibi vatanı uğruna acılara göğüs geren ikinci vatanı olan oğlundan da vazgeçmek istemeyen bir ana.
Adı gibi zamanın meşhur kadınlarından biri Şöhret Hanım. İyi giyimli, kundurası boyalı, yazması oyalı... Her yiğit gibi onun oğlu Zekeriya da vatanı için savaşmaya gidecektir elbet. Sarıkamış'a. Kar, kış, kıyamet... Karları temizleme görevi olan Zekeriya, görev sırasında kar kuyusuna düşerek şehit olur.
Şöhret Hanım bir keklikle dertleşirken alır oğlu Zekeriya'nın haberini. Feryat figan ortalık. Yetmez. O haberle, o acıyla yazar bu dizeleri:
İki keklik bir kayada ötüyor.
Artık Şöhret Hanım da keklik olmuş acısını kekliklere anlatmaktadır.
Ötme de keklik derdim bana yetiyor.
Derdine derman aramaz. '' Sen sus ben anlatayım, ben haykırayım'' der bu dizelerle adeta.
Annesine kara da haber gidiyor
Yazması oyalı kundurası boyalı yar benim aman
O kara haberi alanın kendisi olduğuna inanmak istememiş sanki.
Her çağda her asırda acılarımızı sığındırdığımız bir yerler var. Yeter ki içimize yakıştırmayalım onları. Dinleyelim, dinletelim... Bu türküyü de Necla Erol'dan...
Sanat iyileştirir.
Sanatla kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder